Cuma, Ekim 01, 2010

Gazoz

Oldum olası yeni şeyleri denemeyi sevmişimdir, başıma zaman zaman olmadık işler açsalar da. Bu yüzden genellikle belgesel kıvamında yayınlara doğru kaymaya başlamıştı ilgim. Sürekli bilmediğim bir şeyler anlatan ve zannımca çokta bilgili insanları tv de saatlerce dinleyebilirdim. Böyle geçip giden günlerin birinde amcanın bir tanesi ilgimi çekecek bir deneyle meşguldü. Bende pür dikkat izliyordum ama ilgim birden amcanın söylediği bir lafla dağıldı. “işte bu karışımın içine birazda karbonat koyduğumuzda gazoz dediğimiz şeyi imal etmiş oluruz” aslında yaptığı şeyin gazozla uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen bu cümle beynimde tekrar tekrar dönmeye başladı. Deneyden kopmuştum artık. Kendimi gazoz krallığının tepesinde görebiliyordum. Tabi öncelikle bu tarifi biraz daha geliştirerek üretime geçmem gerekliydi. Mutfağa daldım ve öncelikle limonları sıktım. Sonra kabuklarını kaynattım. Birazda şeker ekledim. Sonra bu karışıma limon suyunu da ilave ettim. Göz kararı karbonatı ekledim. Azıcık soda ve aroma vermesi için evde bulunan meyvelerin sularından bir miktar ekleyerek dolaba attım. İşin en heyecanlı kısmı buydu oturup gazozumun soğumasını beklemeye başladım. Kafamdan türlü türlü tatlar ve sonuçlar geçiyordu. Heyecandan yerimde duramıyordum. Sonunda dayanamayıp mutfağa girdim ve mucizevi içeçeğimi tatmak için dolaptan çıkardım. Yavaşça kapağını araladım ve bir yudum aldım. Tadı biraz ilginçti ama bunu pek umursamadım heyecandan. Sonra kafama diktim şişeyi ama yarısına gelmeden daha bu iğrenç sıvıya daha fazla dayanamam diyerek lavaboya boşaltım ve bu başarısızlığımı bilinç altıma gönderebilmek için televizyon izlemeye gittim. Bir ara abim ve kuzenim benim yanıma gelerek fısır fısır bir şeyler konuşarak gülmeye başladılar. Bir iki derken sinirlerim bozuldu tabi.

- Olum derdiniz ne sizin ulen dedim.

- Hiç diyerek gülmeye devam ettiler.

Bende başarısızlığımın ve bu sinir bozucu durumun vehametiyle kendimi dışarı attım. Ama orada da peşimi bırakmadı kendilerini komik zanneden bu iki ucube. Nereye gitsem peşimde kikir kikir geziyorlardı. Bende herhalde bu başarısızlığıma şahit oldular onun için dalga geçiyorlar diye düşünüp nasılsa unuturlar şeklinde kendimi rahatlatmaya çalıştım. Tabi sonradan öğrendim ki gülme sebepleri başarısızlığım değil bilakis salaklığımmış. Meğer bu iki çakal benim eşsiz gazozumu dolapta görüp bir güzel içmişler. Sonrada çakallar ya içine suyu doldurmuşlar. Ama kıvam ve renk olarak benim eşsiz gazozumu yakalayamadıkları için. Biraz bulaşık suyu tuz ve daha kim bilir neler eklemişler. Sonrada beni izlemeye koyulmuşlar. Tabi sonrası sizce de malum. Peki dedim nasıldı gazozun tadı bari onu söyleyin. Güzeldi dediler ve peşine eklediler bizim karışım nasıl olmuştu? Benim cevabımı beklemeden de gülmeye başladılar Erol Taş misali. O zaman umursamadım bu yaptıklarını. Nasılsa gazozumun tadını sevmişlerdi ve bende başarısız değildim. Bilinç altıma gönderecek sadece salaklığım vardı. Onunla da hiç uğraşamazdım.