Cuma, Kasım 19, 2010

KÜMES

Çocukluğum öyle bir mahallede geçti ki önlerinde ve arkalarında bahçeleri olan evlerin çevirdiği sanki bir kale gibiydi sokağımız. Aldığım ortaçağ kültürünün oradan ruhuma kazındığını düşünüyorum. Elbette böyle planlanmış bir mahallenin aşağısında yukarısında sağında solunda aynı yapıda mahalleler bulunuyordu. Hepsi kendi içlerinde bir krallık gibiydi. Ha bir de trt nin Pazar kuşaklarında oynattığı western filmlerden ötürü yarı şovalye yarı Kızılderili, diğer yarımızda ne idüğü belirsiz kovboylar gibiydik.  Hal böyle olunca da komşu mahallelerden birisiyle sürekli bir kavga halinde olurduk. Bu kavgalar birbirimize taş fırlatıp nadiren kafalarımız yardığımız küçük meydan savaşlarıydı. Eee askeri gücü daha ilk okula başlamamış veletlerden oluşan bir krallığın yapması gerektiği gibi her seferinde bir mahalleyle savaşılır ve asla iki mahalleyle birden savaşa girilmezdi. Çünkü dış dünyaya ve bakkallara açılan yollar bir şekilde bu mahallelerden geçmek zorundaydı. Bir mahalleye karşı ittifak asla yapılmadı. Böylece güç dengeleri de korunmuş oluyordu. Nadir yaralanmaların dışında aslında gül gibi geçinip gidiyorduk. Savaş nedeni bazen bir mahalle maçı sırasında alınan yenilgi yada birinin sizin mahalleden birine ettiği küfür olabilirdi. Hiçbir sebep yoksa askercilik oynarken elbet taraflar birbirlerine karşı savaş ilan edebilirlerdi. İşte böyle bir ortam içinde insanın dostları önemlidir. meydan savaşlarında arkanı kollayacak birisi…

bir gün bizim komşu çocuğuyla bahçelerden birinde oynarken bulduğu bir jiletle yanlışlıkla elini kesti. Ufak bir kesikti ama sonuçta kan akmaya başlamıştı. Jileti bana uzattı ve hadi sende parmağını keste kan kardeşi olalım dedi. Tereddüt ederek de olsa jileti elime aldım ve parmağıma yavaşça sürdüm… doğal olarak kesilmedi. “korkuyor musun oğlum” dedi arkadaşım. “hadi çabuk ol benim elimin kanaması duracak”. Bende düşünmeden jileti parmağıma dayadım ve bu sefer bastırarak çektim. Elimin ayarı yok ki neredeyse kemiğe kadar derin bir kesik atmıştım parmağıma. Kan desen gırla vardı. Değil kan kardeş sülalelerimiz akraba yapmaya yetecek kadar kan bir anda akmaya başladı parmağımdan. Yaralarımızı üst üste koyduk ve artık kan kardeştik. Arkadaşımın kanaması durmuştu ama benim parmak bir türlü durmuyordu. Sanki kalbim parmağımın ucunda atıyordu. Pıt pıt. Koştum eve annem sardı parmağımı ve neden kesildiğini öğrenince de bir güzel fırçaladı. “Salakmısın oğlum sen” dediğini hatırlıyorum. Kendi kendime hayır salak değilim ben artık bir kan kardeşim var diyordum. Mahallede de acayip havamız olmuştu. Bize özenip bazı denemelerde bulunan arkadaşların hiç birisi bir yerini kesememişti.

Nedendir oradan geçişim hiç hatırlamıyorum. Bizim üst komşumuz olan mahalleye çıkan bir sokak vardı. Lay lay lom yolumda giderken ben birden önümü birkaç kişi kesti. Sonrada bana kan kardeşimin içlerinden birinin kardeşini dövdüğünü ve benim bu sebepten ötürü esir olduğumu söylediler. Ulen kafam karışmıştı bu yeni bir strateji herhalde dedim. Normalde esir alınmaz varsa bir sorun orda çözülür gereken sopa atılır mevzu biter veya savaş ilan edilirdi. Ya bir filimde gördüler yada birisi bunlara akıl verdi bilemem ama gayet planlı programlı bir eylem olduğunu ilk başta idrak edemedim. Adamlar esirlerini ki bu ben oluyorum kapatacakları yeri bile düşünmüşlerdi. Burada hikayemizin başlığı devreye giriyor. Adamların birinin evi bahçeli falan gayet güzel bir evdi. Bahçede de küçük bir kümes vardı. Attılar beni kümese başıma da bir nöbetçi kapıyı da kitlediler. Şaka maka esirdim yahu. Başta koku biraz rahatsız etsede sonradan alıştım. Kapıdaki adama beni ne zaman bırakacaksınız olm dövcekseniz dövün bırakın diyorum adam nuh diyor peygamber demiyor. Kaç saat geçti bilmiyorum hava kararmaya başlamıştı evden merak edecekler diyorum yok. Burada dayak yemedik ama artık eve ne zaman giderim bilmiyorum ama orda kesin dayak beni bekliyor diye düşünmeye başladım. Tavuklarla oyna oyna onlardan  da sıkıldım. Ben bu düşüncelerle kümeste takılırken benim esir alındığımı bizim mahalleye söylemiş adamlar. Hemen operasyon hazırlığına girişmiş tabi bizimkiler birkaç ufak saldırı derken vakit geç olduğu için eve gitmişler.  En azından bana söyledikleri mazeret buydu. Kan kardeşim ise yiğidin bahanesi olmaz hesabı bakmış diğer çete üyelerinden hayır yok kalkmış tek başına gelmiş.

Kümesin kapısı yavaşça açıldı. Beni dışarı çıkarttılar. Kollarımı birer kişi tutuyordu. Beni sürükleyerek bizim mahalleye çıkan sokağın başına getirdiklerinde hikayeyi anladım. Resmen bir takas işiydi bu. Kan kardeşim vakit geç oldu hem zaten derdiniz benimle diyerek fatihi bırakın beni esir alın demiş. Adamlarda tamam demiş. şimdi kan kardeşim karşımda yanımda iki kişi ve kenarda da bir kişi şartlar üzerinde mutabakata varıyordu. Kan kardeş yavaşça bize doğru gelecek adamlar onu esir aldıktan sonra beni bırakacaklardı. Hani kurtulmak iş değil de benim yerime onun esir alınması durumu hiçte kafama yatmamıştı benim. Sonuçta kümes abi esaretinde böylesi yani. Neyse arkadaşım aynen belirtildiği üzere yavaşça yürümeye başladı bize doğru. Artık birkaç adım kaldığında adamlarda benim kolumu bırakıp onunkini tutmak için hamle yaptıklarında bizim kardeş bir saldırdı adamların üzerine. Bir yandan da bana kaç fatih diye bağırıyor. Tamam kümeste tavuklarla uzun bir süre geçirmiştim ama benim için yapılan bu fedakarlık karşısında da tepkim kaçmak olacak kadar değil. Bende onunla birlikte saldırdım adamların üzerine. Bir arbede bir patırdı bir hengame sonuçta biz kaçtığımız için gururluyuz adamlarda bizi dövdükleri için. Hemen evlerimize gittik tabi. Annemlerede arkadaşla oyuna dalmışız yukarı mahalledeki adamlarla diye kıvırsam da pek işe yaramadı. Uzunca bir süre abim yanımda olmadan dışarı çıkamadım. Ama mahallede efsane olmuştuk. Boru değil ilk savaş esiriydim. Kan kardeşimde efsane kahraman…