Pazartesi, Ağustos 16, 2010

APTALLIK

Aptallıkta, akıllılık gibi bir durumdur sadece. Süreç olmaya başladığındaysa bunun bir hastalık hali olduğu görülerek insanı zihinsel özürlü gibi durumlara sokabilir. Bu seçeneği göz önünden rafa kaldırdığımızda her insan zaman, zaman akıllı ya da aptal durumlarına düşebilir. Burada değerlendirme kıstasımız bu durumların genel hayat sürecinde ki birbirleriyle olan orantılarıdır. Ya da yapılan eylemin büyüklüğüyle de ölçülebilir. Yani gayet gözle görülür elle tutulur bir soyutluktur her ikisi de (tabi ki en azından yaşayan kişi açısından). Bazen de zamanla anlaşılabilir bir hal alırlar. Mesela her ne kadar aptallık yaptığımızı düşünsek de ilerleyen zaman dilimlerinde vay be ne kadarda doğru yapmışım dedirtebilir. Ya da tam tersi. Kısaca bu üçlü bir oyundur… zaman, kişi ve durum. Sonuçta üç aptallık bir akıllılığı götürmez fakat bir akıllılıkta aptallıkları örtmez. Her koyun kendi bacağından asılır.

KİTAP

İlgimi artık uzay ve dünya dışı varlıklara yönlendirmeye başlamıştım izlediğim bilim kurgu filimlerle birlikte. Ucu bucağı belli olmayan bir karanlık ve içerisinde barındırabileceği canlılar bütün hayal dünyamı işgal etmişti. Sanırım o dönemlerde yeni yetme bir orta okullu olmuştum. Bu dünyada beni anladığına inandığım tek varlık olan vatozumda ölmüştü zaten. Elbette beni anlayabilecek baksa canlılarda olmalıydı, bu dünyada olması şart değildi. Nereden gelirlerse gelsinler çokta önemli değildi benim için. Yani ilgimin tanımlanamayan ucan objelere meyletme sebebi birazda anlaşılma çabasıydı diyebiliriz. Elbette çok uzun sürmedi bu durum. Oturup da beni anlamaları için uçan ne idüğü belirsiz birilerinin gelmesini beklemek çok saçmaydı. Belki onlarda anlamazlardı beni. Bu duruma kendimce bir çözüm üretmem gerektiğini biliyordum ama nasıl yapabileceğim konusunda henüz bir fikir sahibi değildim. Öylece kendi kendime debelenirken (yetenekli olduğuma inandığım bir konu; resim yaparak anlaşılma çabası) tekrar tekrar anlaşılmadığımı fark ettim. Şimdi diyeceksiniz “neden kendini kendin anlatmayı denemedin ki… “ denedim ama denenmiş ve işe yaramayan şeyler konusunda sanırım bir hayli tembellik sergileyebiliyorum (bkz. Vatoz ve çocuk)bu anlaşılmazlık içerisinde bir gün tv izlerken kafamda bir şimşek çakı verdi kendiliğinden. Saçma sapan bi çocuk filmiydi kendisi. Zamanda yolculuk tuhaf bilimkurgusal aletler bir çocuk ve kaz vardı filmde. Aklımda kalanlar sadece bunlar şimdi. Ama ozamanki heyecanımı dün gibi hatırlayabiliyorum. Kararımı vermiştim bir kitap yazacaktım. Anlattığım hikayelerle anlatacaktım kafamdaki dünyayı insanlara. Artık bunuda anlamazlarsa oturup çüşşş diyecektim kendi kendime.
Hemen çalışmalara başladım bu doğrultuda. Bir kitap için gerekli olan ilk şey bir kalemdi. Önce afili olduğundan kelli abimin dolmakalemini kullanmayı düşündüm lakin arada düzeltme yapmam gerekirse silemiyeceğim için kurşun kalemde karar kıldım. Kalem sorunu çözüldüğüne göre geriye kitabı oluşturmak kalmıştı. Kırtasiyeden aldığım çizgisiz dosya kağıtlarını ortadan kestim süper bir kitap boyutuna gelmiş oldular böylece. Kartondan bir kapak yaparak kağıtlarıda içine tutkalladıktan sonra kitabım artık yazılmaya hazır bir vaziyette beni bekliyordu.
İlk iş olarak kitaba bir kapak yapmak bunu içinde bir isim uydurmak gerekliydi. İsim konusunda cok düşünmediğimi hatırlıyorum. “uçan daire” o an için bana ilginç gelmişti. (tabi bu kararı vermemde bu zımbırtıyı kolaylıkla resmedebileceğimle ilgili yeteneğimin katkısı olmadı dersem haksızlık ederim kendime) neyse kapağın üst kısmına ismini afilli bir şekilde yazdıktan sonra birde uçan daire kondurdum elbette. Hatta işe gizem katmak için bu dairesel zımbırtıdan yere doğru süzülen bir ışık ve onun altına silüet şeklinde bir çocuk figürü kondurdum. Kendimce şık bir kapak olduğuna ikna olduğum noktadan başladım hikayemi yazmaya.Kaçıncı denemem olmuştu artık hatırlamıyorum ama yaza sile kitabımın müstakbel ilk sayfası artık kullanılmaz hale gelmişti. Yazdığım hiçbir şey beni tatmin etmek şöyle dursun himmm diye üzerinde düşünebileceğim bir birikinti haline bile gelemiyordu. Bende artık denemelerime bir son vererek kitabı bir kenara bıraktım. Arada canım sıkıldıkça elime alıp yeni gözde mesleğim olan pilotlukla alakalı uçak resimleri çizmeye başladım içine. Bir iki üç derken nerdeyse kitap uçak modellerini resmettiğim bir katalog haline geldi. Hikaye artık kimin umrundaydı ki. Anlaşılma çabası için düşünmek içinde daha çok vaktim vardı zaten.
Yıllar sonra bir gün tekrar neden insanların beni anlamadığı işimde, ilişkilerimde vs. sorunlar yasadığım ve kendi kendime neden sorularını biraz daha fazla sormaya başladığım bir dönemde bu başarısız kitap teşebbüsüm bir tokat gibi indi suratıma. Taşınıyorduk ve evdeki eşyaların toplanması gerekliydi. Bu toplanma seremonisi sırasında eski eşyalarımın arasından düşerek yerden bana bakmaya başladı. Elime aldım ve tekrar o sabi dünyama geri döndüm. Yazmak istediğim hikaye ve çizdiğim uçak resimleri öylece karşımda duruyordu. Sonuçta insanlar doğal olarak anlamamışlardı beni. Yıllar sonraysa sadece kendime çüşşş diyebildim , Hayatım boyunca bir sürü kitap ve süslü kapaklar hazırlarken içlerinin nekadarda alakasız ve saçma şeylerle doldurulmuş olduğunu görünce. Hayatın daha garip bir yapısı vardı. Bense artık olayların ve insanların hazırlamış olduğum süslü kapakların birer hikayesi olmadığını anlamıştım. Hayatın akışı içerisinde nasılsa kendilerine uygun bir kapakla kaplanırlardı.